Hacı Ferşat Efendi Kimdir?
TRABZON’UN MANEVÎ MİMARLARINDAN
HACI FERŞAD EFENDİ’NİN HAYATI VE HİZMETLERİ[1]
GİRİŞ
İlim ve mana dünyamızı aydınlatan ve Peygamber varisleri kabul edilen âlimler, her zaman ve her mekandainsanlığın yararı, bireyin ve toplumun ıslahı, dünya ve ahiret saadeti için çalışan;ayrıca bilimin, ahlakın ve manevî değerlerin gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlayanörnek şahsiyetlerdir. Millî değerlerimizin yılmaz savunucuları olan Allah dostları bu şahsiyetler, dinin emirlerine uyma yanında iyiliği emredip kötülükten sakındırma vazifesini de her ne pahasına olursa olsun duraksamadan devam ettirmişlerdir.Tasavvufî hayatın gereği olarak da fâni olan her şeyden yüz çevirip, baki olana bağlanmak suretiyle kalbi kötü huylardan temizleyip iyi huylarla doldurmayı kendilerine düstur edinmişlerdir.
Gönüllere taht kuran, aynı zamanda zühd ve tasavvuf âleminin de ışıldayan yıldızları olan söz konusu toplum önderleri için bizlere düşen görev; sabır, azim, cesaret ve fedakarlıkla ilmek ilmek dokuyup bizlere bıraktıkları değerli mirası ve bayrağı bıraktıkları yerden daha da ileriye götürme yanında, bu gönül erenlerini; kalemiyle, kelâmıyla, manevî şahsiyet ve eserleriyle gelecek nesillere örnek bir şahsiyet olarak aktarmaktır.
İrşadfaaliyetlerini ve hizmetleriniyaşadığı yöre olan Trabzon bölgesi dışında Karadeniz bölgesinin büyük bir bölümündedevam ettirmiş Hacı Ferşad Efendi de, gök kubbede hoş bir sada bırakma adına, halkın dertlerine derman olmuş,insanî değerler saçmış, sosyal ve ilmî yönden olduğu kadar iktisadî yönden de toplumun gelişmesine katkı sağlamışmânevî önderlerden birisidir.Bu nedenledir ki, yıllar geçmesine rağmen onun irşad, sevgi ve gönül medeniyeti olarak inşa ettiği hizmet ve hatıraları, dillerde dolaşmakta ve muhabbeti gönüllerde yaşamaktadır.
Bizler de bu tebliğimizde Hacı Ferşad Efendi’nin hayatını, tasavvufî kişiliğini ve başta Trabzon olmak üzere yöreye ve bölgeye olan ilmî, dînî ve ahlâkî hizmetlerini günümüz insanının ve gelecek nesillerin bilgisine sunmaya çalışacağız.
I. DOĞUMU, NESEBİVE ÖZELLİKLERİ
A. Doğumu
Karadeniz’in önde gelen değerli büyük din âlimlerinden ve tasavvuf ehlinden biri olan Hacı İbrahim Hakkı Ferşad Efendi, doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1866 yılında Erzurum ili Pazaryolu (Nörgâh)ilçesinin Çiftepınar(Badırgens) mahallesinde dünyaya gelmiştir. Fakat Hacı Ferşad Efendi Eğitim ve Kültür Derneğinin yayınladığı broşürde yer alan bilgilerde, nüfus kağıdındaki kayda göre Ferşad Efendi’nin, 01.04.1868 tarihinde Çaykara’nın Yeşilalan köyünde doğduğu yer almaktadır.[2] Tüm rivayetlerin Ferşad Efendi’nin, Pazaryolu (Nörgâh)ilçesinin Çiftepınar(Badırgens) mahallesinde doğduğunu belirtmesinden hareketle doğum yerinin Çiftepınar, doğum yılının da 1866 olduğu kanaatine ulaşılmıştır.
B. İsmi,Nesebi ve Soyu
Küçükken annesi tarafından yöre tabiriyle “Ferşadika” yani “Küçük Ferşad” diye sevilen ve çağırılan Ferşad oğlu İbrahim Hakkı, halk arasında “Ferşad Hoca” ve “Hacı Ferşad Efendi” isimleriyle şöhret bulmuştur. Ferşad Efendi’nin vefatından sonraSoyadı Kanunu çıkınca büyük oğlu İsmail tarafından müracaat edilerek aileye Ulusal soyadı alınmıştır. Daha sonra ise mahkeme kararı ile çocukları ve torunlarından bazıları Ulusal, bazıları Ferşad, bazıları Ferşadoğlu, bazıları da Ferşadefendioğlu şeklinde soy isimlerini değiştirmişlerdir.
Dedesinin ismi Muhammed, babasının adı Hasan’dır. Babası 1799 yılında Trabzon’un Çaykara ilçesine bağlı Yeşilalan (Holaysa) köyünde dünyaya gelmiş olup Kör İsmail oğullarındandır.Baba Molla Hasan, 1867 yılındaİmam hatip olarak görev yaptığı ÇiftepınarMahallesi Camiinde, sabah namazı sonrası zikir esnasında yılan zehirlemesi sonucu vefat etmiştir. Bu esnada henüz altı aylık bebek olan İbrahim Hakkı’nın Mustafa isminde 14 yaşında, Ali isminde 13 yaşında ve Havva isminde 11 yaşında üç kardeşi bulunmaktaydı. Annesi Zeynep Hanım ise Gurnalar ailesinden olup dînî bilgisi mükemmel, iyi bir anne ve sadık bir eş olarak anlatılmaktadır. Zeynep Hanım, eşinin vefatından sonra çocuklarına hem annelik hem de babalık yaparak evlatlarını güzel terbiye ile yetiştirmiş ve kimselere muhtaç etmeden büyütmüştür.Babasının vefatından sonra henüz altı aylık iken yetim kalmış olan İbrahim Hakkı, annesi ve kardeşleriyle beraber memleketi Çaykara’nınYeşilalan Köyü’ne gelmiştir.
Hacı Ferşad Efendi çeşitli sebeplerle beş kere evlenmiş ve üç hanımından boşanmak zorunda kalmıştır. Ferşad Hoca’nın ilk eşi, Kondulu Yusuf Şevki Yücel’in kızı olan Emine Hanım’dan; İsmail, Hüseyin, Hasan, Fatma ve Zahide isimli beş çocukları dünyaya gelmiştir. İkinci eşi Hanife hanımdan ise Muhammet ve Yusuf isimlerinde iki evlatları dünyaya gelmiştir. 2015 yılı itibariyle iki eşinden ve yedi evladından 500’e yakın torunu vardır. Bunlardan 80 küsürü halen din hizmetlerinde görev yapmaktadır. Büyük oğlu İsmail Ulusal’ın çocukları Ankara ve Samsun’da, diğer oğulları Muhammet Ferşad ve Yusuf Ferşad Efendi’nin çocukları ise Trabzon, Rize ve İstanbul'da ikamet etmektedir.
C. Özellikleri
Hacı Ferşad Efendi, 1,65 metre boyunda ve 55-60 kg ağırlığında olup son zamanlarında 40-45 kilograma kadar düşmüştür. Orta yapılı, açık alınlı, esmer tenli, kahverengi gözlü olduğu;güler yüzlü, alçak gönüllü, tatlı dilli ve kişiler üzerinde olumlu etki bırakabilen sıcak bir yapıya bulunduğu nakledilmektedir.
D. Vefatı
Hoca Efendi, son zamanlarını hasta olarak geçirmesine rağmen ilim ve eğitim hizmetlerine devam etmiştir. Öyle ki; bu dönemde hasta haliyle çevre köylerdeki icazet merasimlerine öğrencileri sırtında taşınarak irşad görevini yerine getirmiştir. Takriben bir yıl kadar devam eden hastalığı neticesinde, kayınbiraderi ve aynı zamanda öğrencisi olan merhum Hacı Ali Galip Yücel Efendi’nin düştüğü kayda göre, 1 Temmuz 1930 yılında ikindi vaktine yakın, 63 yaşında Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.
Kabri, Yeşilalan Köyü Merkez Camii yanındadır. Türbenin baş tarafında kendi kabri, ayakucunda kendi müntesiplerinden;nakşî şeyhlerinden ve aynı zamanda Ferşad Efendi’nin kayınpederinin kardeşi olan Kara Hasanzade HacıMehmed Efendi ve onun da ayak ucunda Hacı Ferşad Efendi’nin küçük oğlu Hacı Yusuf Ferşad Efendi’nin kabirleri bulunmaktadır.
II. EĞİTİM HAYATI,HOCALARI VE ÖĞRENCİLERİ
A. Eğitim Hayatı
Ferşad Efendi, yoksulluk içerisinde geçen yıllarda, ailesinin geçimini sağlamak için bir yandan çiftçilik ve çobanlık yaparken, diğer yandan da kendi köyünde eğitimine devam etmiştir. Öyle ki, zaman zaman kendi hayvanlarına çobanlık ederken arkadaşlarının da ineklerine göz kulak olur, bu esnada ders çalışırmış, arkadaşlarının ‘gel beraber oynayalım’ isteğini ise nazik bir üslupla geri çevirirmiş.
On üç yaşına kadar (1879 tarihine kadar) bu şekilde eğitimini sürdüren İbrahim Hakkı’nın üstün bir zekaya sahip olduğunu fark eden yörenin önde gelen âlimleri, ona Huşo (Işıklı) köyünde bulunan medreseye gitmesini tavsiye etmişlerdi. O da, büyüklerin isteği doğrultusunda dînî ilimlerin okutulduğu bu medreseye giderek başta yörenin meşhur müderrisi Numan Efendi olmak üzere değişik âlimlerden İslami ilimler öğrenmiş ve dokuz yıl sürenbu eğitim hayatı sonunda 1888 yılında müderris Numan Efendi’den icazet alarak ders verme yetkisini elde etmiştir.
Bir müddet sonrailmini daha da ilerletebilmek için İstanbul’a gitmeye karar veren Ferşad Efendi, bu yolculuğundadaha sonra kayınpederi olacak olan Kondulu Hacı Yusuf Şevki ile tanışmış ve onun vesilesiyle tasavvufî hayata adım atmıştır.İstanbul’da eğitime başladıktan bir müddet sonraHacı Yusuf Şevki Efendi’nin delaletiyle Süleymaniye Medresesi’nde yüksek tahsil eğitimini tamamlayanFerşad Efendi, “Medreselerde öğrencilere, camilerde halka açık ders verme yetkisine sahip müderris” anlamına gelen “Dersiâm” (profesör) unvanını almıştır.
Ayrıca Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte çıkarılmış olan Tevhid-iTedrisat ve Şapka kanununun meydana getirdiği sıkıntılar münasebetiyle Mustafa Kemal Paşa ile iki defa “Reîsu’l-ulemâ”sıfatıyla görüşmüş olan Hoca Efendi, bu görevi yaşamının sonuna kadar sürdürmüştür.
B. Hocaları
Hoca, öğrencisinin hem ilim hem de gündelik hayatında çok büyük etkiye sahiptir. Bundan dolayı tarih boyunca seçkin ve saygın şahsiyetlerin yetişmesinde hocaların rolü büyük olmuştur. Hacı Ferşad Efendi de ilmini, ahlâk ve faziletini dönemin ve yörenin ileri gelen hocalarından ve saygın âlimlerinden almıştır. Bu mahdud çalışmada kendisini ilmî, fikrî, ahlâkî ve benzeri alanlarda yetiştiren hocalarını tafsilatlı olarak inceleyip sunmak mümkün olmadığından, hocalarına kısaca işaret edilmiştir.
Öncelikle hocalarıyla ilgili şu husus dikkat çekmektedir: Onun zahiri ilimleri öğrenmesini sağlayan hocaları yanında;batınî ilim kabul edilen tasavvuf ilmini tahsil etmesine ve o alanda mesafe almasına vesile olan hocaları bulunmaktadır.
Hacı Ferşad Efendi, ilk eğitimini o tarihte köyünde bulunan hocalardan tahsil etmiştir. Fakat bu hocaların isimlerine maalesef ulaşılamamıştır. Ardından o dönemde önemli bir mevkii haiz olan Huşo köyündeki medreseye gitmiş ve medresenin müderrisi Huşolu Numan Efendi’den (ö. 1896) icazet almıştır. Gargar Muhammed Müslim Efendi’den (ö. 1938) de ders okuduğu ifade edilmiş, fakat hangi tarihlerde ders aldığıyla ilgili herhangi bir bilgi mevcut değildir.
Hacı Ferşad, Çaykara’daki bu ilmî çalışmalarından sonra,tahminen 1890’lı yıllarda o dönemde yaygın olduğu üzere İstanbul’a gitmiş ve Süleymaniye Medreselerinde yüksek ilmî tedrisatına başlamış, oradaki eğitimini başarıyla tamamlayarak “dersiâm” payesini elde etmiştir. Dolayısıyla bu yıllarda Süleymaniye Medresesinde farklı hocalardan ders aldığı söylenebilir. Buradaki hocalarının tespit edilmesi ise ayrı bir araştırma konusunu teşkil etmektedir.
Hacı Ferşad Efendinin tasavvufîsahada yetişmesinde de o dönemin meşhur mutasavvıflarının etkisinin olduğu görülmektedir. Bunların başında, Nakşibendî tarikatının Halidiye kolunun Gümüşhânevî (Gümüşhâneviyye) dergahı Şeyhi AhmedZiyâeddînGümüşhânevî(ö. 1893) gelmektedir. Hacı Yusuf Şevki Efendi’nin delaletiyle ilk intisabını Gümüşhanevî hazretlerine yaptığı tahmin edilmekle birlikte konuyla ilgili kesin bir bilgi elde edilememiştir. Muhtemelen,ilk intisap ettiği Gümüşhânevî hazretlerinin vefatı üzerine önce, kayınpederi ve AhmedZiyâeddînGümüşhânevî’nin halifesi olan hacı Yusuf Şevki Efendi’ye (ö. 1903), daha sonra da onun vefatı üzerine Vardalı Osman Niyazi Efendi’ye (ö. 1909) intisap etmiştir. Ardından Gümüşhanevî tekkesinin postnişini olan Safranbululu Şeyh İsmail Necati Efendi’ye (ö. 1919) intisap etmiş olan Ferşad Efendi’nin, tasavvufî manada büyük mesafeler kat etmesinde kendisinden oldukça etkilendiği belirtilmiştir.
Hacı Ferşad Efendi, saygın hocalarından ilim, ahlak ve terbiye eğitimi almakla birlikteonların iltifatlarına mazhar olmuş bir öğrenci olmuştur. Örneğin; Şeyhi Osman Niyazi Efendi, kendisini çok severdi ve Ferşad Efendi de, sık sık şeyhini ziyaret için Güneyce’ye giderdi. Yine bir cuma günü gece yaya olarak hocasını ziyaret için yola çıkmış, fakat cuma namazına yetişemeyerek geç kalmıştır. Hocasıise vakti geldiği için normal olarak kıldırması gereken namazı bir saat geciktirmiş; cemaat bu esnada şaşkınlıkla beklerken Şeyh Efendi, FerşadHoca’nın içeri girmesi üzerine ‘Ferşad Hoca geldi’ diyerek cemaati namaza kaldırmıştır.
C.Öğrencileri
Hacı Ferşad Efendi, Yeşilalan Köyü medresesinde üç yüzden fazla öğrenciye icazet vermiş, âlim yetiştirmiş ve tasavvuf dersleri vererek halkı irşad etmiştir.Ferşad Hoca, bölgede devrin en büyük âlimi, şeyhi ve seçkin müderrisi olarak döneminde zirveye ulaşmıştır.
İrşad ve tebliğ görevi müddetince yüzlerce öğrenciye icazet vermiş olan Hacı Ferşad Efendi’ye intisap eden meşhur müritleri arasında;
- Tasavvufî hayatı Hacı Ferşad Efendi ile tanışmasından sonra başlayıp Nakşibendî şeyhlerinden olan ve Samsun’da [aslen Artvin’in doğusunda yer alan Salkım’lı (Tolgum) köyünden] Açıkbaş Hacı Ömer Efendi namıyla meşhur Ömer Şevki Altuniç (Karakullukçu) Hoca Efendi (ö. 1950),
- Derviş ve zühd hayatını tercih eden, başkaları tarafından “canlı gizli bir tarih” olarak nitelendirilen, herhangi bir cemiyette hocası Ferşad Efendi’nin adı anıldığı zaman saygı göstererek ayağa kalkan, hocasını birçok kere sırtında taşıyarak yöredeki icazet merasimlerine götürmüş ve mânevî ilimlerde kendisinden oldukça istifade etmişolan ÇaykaralımüderrisPoyrazzade Hacı Dursun Parlak Hoca Efendi (ö. 1976),
- Hocası Ferşad Efendi’den ilim tahsil etme yanında bizzat tarikatına davet edildikten sonra hilafet tevdi edilen ve kırk yıl boyunca sürdürdüğü tedris ve irşad faaliyetiyle Karadeniz bölgesinde ve özellikle Of civarında dinî hayatın kesintiye uğramadan devam etmesinde önemli rol oynamış olanOf'lu Müderris Çalekli Dursun Fevzi Güven Hoca Efendi (ö. 1977),
- Trabzon`un Çaykara ilçesinde yarım asra yakın; 42 yıl boyunca dînî hizmetlerde bulunan, yaşadığı dönemde ilçedeki hapishanenin kapısına kilit vurduracak kadar insanları iyiliğe yönlendiren ve ömrü boyunca 250`den fazla icazetli öğrenci yetiştirmiş ve binlerce insana irşat dersleri vermiş Çaykara’lı Müderris ve mürşid Hasan Râmi Yavuz Hoca Efendi (ö. 1982),
- Son yüzyılın en meşhur Kıraat Âlimlerinden, ilim ve tasavvuf ehli olan Of’unUğurlu (Çifaruksa) kasabasındanReîsu’l-KurrâMehmet Rüştü Âşıkkutlu Hoca Efendi (ö. 1980),
- Henüz 15 yaşında iken Ferşad Efendi’ye intisap edip ders halkasına katılmış, Erzurum, Sivas, Denizli, Çorum gibi bir çok yerde ilim ve irşad vazifelerinde bulunmuş, hocasıyla aynı köyden olan Hacı Salih Bilgin Hoca Efendi (ö. 1991), ,
- Dîni ve ilmî çalışmalarını Amasya Suluova’da (aslen Dernekpazarı ilçesinin Kondu köyünden) geçirmiş, daha çok irşad faaliyetleriyle tanınan ve ömrü yoğun mücadelerle geçmiş olan kayınbiraderi Kondu’lu Ali Yücel Hoca Efendi (ö. 1993),
- Hacı Abdurrahman Beşikçi (ö. 1972),Şerahlı Hacı Bekir (Kaplan) Efendi (ö. 1987) ve daha nice yüzlerce zevat bulunmaktadır.[3]
Yalnızca bu sayılan hoca efendilerininsanlığa ve İslam âlemine olan etkileri dikkate alındığı zaman, Ferşad Efendi’nin öğrencileri vasıtasıyla Türkiye’de ne derece hizmetlerde bulunduğu ve insanlar üzerinde kalıcı mânevî izler bıraktığı anlaşılmaktadır.
III. EĞİTİM - ÖĞRETİM USULÜ
Hacı Ferşad Efendi, kurduğu medresede Kur’an-ı Kerim, Sarf, Nahiv, Meânî, Beyân, Bedî’, Mantık, Fıkıh, Fıkıh Usulü, Tefsir, Hadis, Siyer, Osmanlıca ve Güzel Yazı dersleri okutmuştur. Bir taraftan medresede örgün olarak bu ilimleri okuturken, öte yandan söz konusu ilimlerin uygulamaya yönelik taraflarını haftanın belirli gönlerinde düzenlenen vaaz ve sohbet yoluyla, kadın ve erkek ayırımı yapmadan hem Yeşilalan’daki hem de civar köylerdeki halka aktarmıştır. Böylece bölgeyi adeta İslami ilimlerle donatmıştır.[4]
Öğrencilerinin, Hacı Ferşad Efendi ile ilgili naklettikleri bilgilerden hareketle, onun ilim anlayışının; kuru ve ham bilgi öğrenmekten öte; saygı, sevgi, fedakârlık ve uygulamaya yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Konuyla ilgili öğrencisi ve kayınbiraderi Ali Galip Yücel’in şu hatırası dikkat çekicidir: “Hacı Ferşad Efendi’den okurken iki oğlu Hasan ile İsmail de aynı halkada babalarından ders alıyorlardı. Ancak bu iki oğlu ders okumada çok istekli görünmüyorlardı. Benise ilme çok meraklı ve arzuluydum. Hoca Efendi, oğullarının okumasını istediği için onlar gelmeden dersi başlatmazdı. Bir gün, onların okumak niyetinde olmadıklarını düşünerek ve biraz da sabırsız davranarak: “Efendi hazretleri! Ben insanları tanırım. Allah bana böyle bir kabiliyet vermiştir. Bu oğullarınız okuyacak değiller. Benim de oyalanmama sebebiyet veriyorlar. Beni onlardan ayırın ki derslerimde ilerleyeyim”dedim. Fakat benim bu sözlerim Hacı Ferşad Efendi’nin hoşuna gitmedi ve bana şöyle dedi: “Sen okumayı ne zannediyorsun? Okumak sadece kitapları devirmek değil, hocanın himmetini almaktır.”[5]
Öğrencilerine oldukça müşfik davranan Hacı Ferşad Efendi, onlara değer verir ve ilim tahsil etmeleri için özel çaba sarfederdi. Öyle ki; çocukları ve aynı zamanda öğrencileri olan Hasan ile İsmail’in derse gelmelerini bekler, hatta onlar gelmeden derse başlamazdı.[6]
IV. İCTİMÂÎ İLİŞKİLERİ
Ferşad Efendi, İslam dininin yalnız ahiret saadeti için değil; dünya saadeti için de öğrenilmesi ve hayatın bütün safhalarında uygulanması gerektiğini her safhada belirtmiş ve böyle yaşamaya gayret göstermiştir. Hoca Efendi, vatan sevgisinin, İslam’ın bekası için şart olduğunu ve vatansız bir milletin dinini yaşamasının mümkün olamayacağını çok iyi bildiği için, birinci dünya savaşında aktif rol almış ve 1916’da Rus işgalkuvvetlerine karşı öğrencileriylesilaha sarılarak 29 gün ve gece savaşmıştır.
Şark ordusu komutanı Kazım Karabekir Paşa’ya gönderdiği mektuptan da anlaşılmaktadır ki o, vatan müdafaasında olağanüstü gayret göstermiş, devlet erkânını zaman zaman uyarmış ve bilgi alışverişinde bulunmuştur.
Hacı Ferşad Efendi’nin sevenleri olduğu kadar, maalesef az da olsa ona muhalif olanlar da çıkmıştır. Özellikle tasavvuf karşıtı olan çevre onun aleyhinde olmuşlardır.[7]
Görüldüğü üzere Ferşad Efendi, toplumda önemli değerlerin yerleşip kökleşmesinde, toplumla devlet arasında olumlu ilişkilerin oluşmasında önemli rol oynamış ve bundan dolayı da insanlar nezdinde hüsnü kabüle, sevgi ve saygıya mazhar olmuştur.
V. GÖREV HAYATI
A. Fahri Görevleri
Ferşad Efendi’nin ilk fahri görevine, Işıklı Medresesindeki eğitimine devam ederken (1879-1888) başladığı anlaşılmaktadır. Daha sonra Trabzon, Rize, Gümüşhane, Erzurum, Bayburt, Samsun, Ankara ve Konya’nın merkez ve ilçelerinde imamlık ve müderrislik görevlerinde bulunmuştur.[8]
Ayrıca Şeyhi Osman Niyazi Efendi’nin 1909 yılında vefatından sonra, onun yürüttüğü Gümüşhânevî Vakfı Kütüphanelerinin Doğu Karadeniz bölgesi mütevelli heyet başkanlığınıüstlenmiştir. Bu göreve gelir gelmez hemen çalışmalara başlayarak kitapları kayıtlara geçirmiştir. 1911 yılında kütüphane ile ilgili bir defter düzenlemiştir. Günümüze ulaşan ve halen cami/tekkedeki kütüphanede muhafaza edilen bu defterin ilk sayfasında Hacı Ferşad Efendi’nin el yazısıyla şöyle yazılıdır:
“Tarikat-ı âliyye-i Nakşibendiyemeşâyıh-ı kiramından, Rize’nin Kurây-ı Seb’a nahiyesi Varda karyesinden Sipahizade eş-Şeyh el-Hac Osman Niyazi b. Hüseyin Efendi kaddesellâhuteâlâsırrehû hazretlerinin evlâdiyyekütüb-i mevkûfesinin (vakıf kitaplarının) defteridir.”
Söz konusu kayıt defterinde, her ilim dalına veya konuya bir sayfa tahsis edilmiş, kaydedilen kitabın kaç adet olduğu, adı, yazma olup olmadığı belirtilmiştir. Defterin sonunda kendisi tarafından düşülen kayıt, vakıf kütüphanelerinin ülkemizdeki kaderine ve günümüz için önemli olduğu kadar biraz da hazin durumuna işaret etmektedir:
“Sahife-i sâbıkalarda (önceki sayfalarda) yazılmış olan kitaplar ve âriyeten (ödünç olarak) ulema ve talebe yedinde (elinde) bulunup da gerûye gelince (gelenler),bilimum (tümü) Hacı Osman Niyazi Efendi b. Hüseyin Efendi Hazretlerinin vakıflarıdır. Şöyle ki; evlâd ve evlâd-ı evlâdından kıyamete kadar ulema ve okuyanlara meşruta (vakfedilmiş) olup Hüda ne-kerd (Allah göstermesin) ilmiye silsilesi kesilurseGümüşhanevi eş-Şeyh el-Hac Ahmed Ziyaeddin b. Mustafa kaddesellahuteâlâsirrehu hazretlerinin (İstanbul’daki) kütüphanesine gideler. Böylece kendim şehadet ederim. Başka bilenler mühürlerini buraya darb etsinler (bassınlar). Vesselâm.Rebîu’l-âhir 1329/Nisan 1911.[9]
B. Resmi Görevleri
Ferşad Efendi ilk resmi görevine 1908 yılında, şeyhi Osman Niyazi Efendi’nin de bir müddet görev yaptığı Güneyce beldesindeki Varda Merkez Büyük Camii’ndeİmam-Hatip ve Müderris olarak başlamış ve üç dönem(1908-1911) bu görevi yürütmüştür.
1911 yılının Aralık ayında hacca gidip geldikten sonra, 1912 yılında kendi köyü olan Yeşilalan’dakiCamiide imamlık görevine başlayan Ferşad Efendi, cami önünde bir medrese inşa ettirerek orada müderrislik yapmıştır. Aynı zamanda çevrenin bir üniversitesi olarak kabul edilen bu medresede, ömrünün sonuna kadar, on sekiz yıl boyunca (1912-1930) Kur’an-ı Kerim, sarf, nahiv, meânî, beyân, bedi’, mantık, fıkıh, tefsir, hadis, usûl-u fıkıh, siyer, Osmanlıca dersleri okutmuş, çok değerli hoca ve âlim yetiştirmiştir.
Ayrıca Ferşad Efendi, bölge Medreseler Birliği başkanlığı görevini de “Reisu’l-Ulema” ünvanıyla yürütmüştür.
Bu arada Of’ta müftülük ve Samsun’da öğretmenlik görevlerinde bulunduğu belirtilmekle birlikte[10] bu görevleri ifa ettiğine yönelik herhangi bir resmî kayda rastlanılmamıştır. Hoca Efendinin, Of bölgesinde okuyan öğrencilerin askerlikten muaf tutulması için kurulan “Askere Alma Heyeti”nin de başkanlığını yürüttüğü de belirtilmiştir.
Hayatını ilme ve öğretime adamış olan Ferşad Hoca, fahri birçok görev ifa etmekle birlikte kendisine teklif edilmiş olan bazı resmi hizmetleri kabul etmemiştir. Örneğin, kendisine defalarca resmî müftülük görevi teklif edilmesine rağmen o bu görevi kabul edemeyeceğini belirtmiştir. Hacı Ali Galip Yücel kendisine “Hocam, siz hem müftüleri tenkit ediyorsunuz hem de bu görev size tevdi edilince bu seferde görev almayı kabul etmiyorsunuz” deyince bu eleştiriyi o, “Doğrudur, ben müftülerin yaptıkları hataları kabul etmediğim için onları tenkit ediyorum. Fakat idareciler, yanlışlıkları bana doğrulatmak için bu görevi bana teklif ediyorlar, ben de bunun için görevi kabul etmiyorum.” diyerek cevaplamıştır.
VI. ŞAHSİYETİ VE KİŞİLİĞİ
Hacı Ferşad Efendi, ilmiyle âmil, takva sahibi, Hz. Peygamber’in hayatını inceleyen, araştıran ve hayatını onun ilke ve prensiplerine göre yaşamaya gayret gösteren bir kişiydi. O kadar ki günlük yaşamında; zikir, uyku, çalışma, halkla ilgilenme, irşad faaliyeti, aile ve çocuklarına zaman ayırma, istirahat gibi hususları saati saatine planlayarak uygulardı. Yapacağı her işi istişare ve istihare ile yapardı.
Ev ve zirâi çalışmalarda eşlerine zaman ayırır ve onlara destek olurdu. Kendisinin ve başkalarının çocuklarına sevgiyle yaklaşır, onlarla yakından ilgilenirdi. Akraba ve komşularıyla ilgilenir; maddi durumları iyi olmayanlara yardım eder ve ihtiyacı olanlara borç para bulmak için kendisi devreye girerek kefil olurdu. Bu hususlarla ilgili tuttuğu notlar ve imza karşılığı yazışma defteri hala mevcuttur.[11]
Ziraatla, toprakla uğraşmayı severdi; yiyeceği yemeği kendi bahçesinden toplarveen helal kazancın, kendi emeğiyle tarladan alınan ürünün olduğunu söylerdi. Sabah kahvaltısında tek bir çeşit yerdi. İkindi namazından sonra yine tek çeşit yemek yer, akşamları yemezdi.Dolayısıyla günüiki öğün yemekle tamamlardı. Hattabazen günde bir bardak süt, bazen de sadece kahvaltı ile yetinmiştir. Hatta o derece ki, ömrünün sonlarına doğru 35 kiloya kadar düştüğü rivayet edilmiştir.[12]Doyana kadar yediği hiç olmazdı. Az az yer, tam doymazdı; sebebi soruluğunda ise, ‘Kazançlarımız şüpheli, ölmeyecek kadar ve sağlığım bozulmayacak kadar yemek mecburiyetindeyim’ derdi. Tek olarak değil de, mutlaka ev halkı ve misafirle yemeye dikkat ederdi. Hatta zaman zaman kimse bulunmadığı için birilerinin gelmesini bekler, gelen olmazsa yemezdi. Ayrı ayrı tabaklarda yemeğin kendisini rahatsız ettiğini ifade ederdi. Örneğin; bir ramazan ayında Rize’de katıldığı kalabalık bir iftar davetinde masalar kurulmuş, ayrı ayrı tabaklara yemekler konulmuştu. Tam iftar saatinde Ferşad Efendi içeri giripsöz konusu ortama şahit olunca: ‘Bakın’ der.‘Siz köpekleri nasıl yediriyorsunuz; bir kaptan mı, ayrı ayrı kaptan mı?’ Oradakiler, ‘ayrı ayrı kaptan yediririz’ deyince, tekrarsorar: ‘Koyunları nasıl yediriyorsunuz; bir kaptan mı, ayrı ayrı kaptan mı?’ Oradakiler, ‘ayrı ayrı kaptan yediririz’ deyince, bu sefer de, ‘O halde bizi niye ayrı ayrı kaplardan yediriyorsunuz?’ diyerekonları uyarmıştır. Sonrasında ise Hz. Peygamber’in, ‘Sofradaki kapta ne kadar fazla kaşık olursa bereket de o kadar fazla olur’ sözünü nakletmiştir.
Cemaatle namaz kılmaya son derece önem verir ve bunu hayatının her döneminde titizlikle uygulardı. Ağır hasta olduğu hayatının son dönemlerinde dahi bu alışkanlığını terk etmez ve öğrencilerinin sırtında taşınarak cemaatle namaz kılmaya giderdi.Cemaatle namaz kılmak için ezandan sonra bir kişinin gelmesini ısrarla beklerdi. Sabah namazı ezanından sonra evlerin kapısını tek tek çalar, gelmeyenleri birer birer davet ederdi. Sokaktan çocukları toplar, onlarla ilgilenir ve onlara nasihat ederdi.
Öğretme ve örnek olma, onun vazgeçilmez prensiplerindendi. Takva’yı; hurafelerden uzak, Kur’an ve Sünnet’e uyarak bizatihi Hz. Peygamber ve sahabe gibi yaşamak olarak tanımlar ve bunu hayatında tatbik etmeye çalışırdı. İnsanların küs olduğunu duysa hemen harekete geçerek onları barıştırmak için tümimkanlarını seferber eder, mutlaka o dargınları barıştırırdı.[13]
Ferşad Efendi yaşadığı her anını zikirle geçirmeye gayret ederdi. Öyle ki; her hangi bir işe başlayacağı veya yolculuğa çıkacağı zaman hemen abdest alır, şükür namazı kılar, besmele çekerek istiğfar, salât-ü selâm ve dua ederek işe başlar ya da yola koyulurdu.
Bir işte çalışırken ya da yolda giderken, dalgın ve sakin bir halde olurdu. Sanki kendi değil de birileri onu iteliyormuş gibi düşünceli, vakarlı ve dalgın bir vaziyete bürünürdü. Yolda karşılaştığı kişilere önce kendisi selam vermek ister, ortama göre mutlaka emr-i bi’l-marûf ve nehy-i ani’l-münker görevini yapmaya çalışırdı. Kadınlarla münasebetinin çok dikkatli ve İslâmî ölçülere göre olmasına özen gösterirdi. Evde ve sokakta çocuklarla karşılaştığı zaman onlara sevindirecek hediyeler verir, uzun uzun onlarla sohbet ederdi.Elini öpmek isteyen küçük kız çocuklara eğitim amaçlı olarak,‘Bak kızım!sen kızsın, nâmahrem olan kişilerin elini öpmemeyi şimdiden öğren’ derdi. Yolda giderken ağaçlara,taşlara selam verir, başkalarına zarar verebileceğini tahmin ettiği yabancı maddeleri temizlerdi.
Abdestli olmasına rağmen, abdest alır ve ‘abdest üzerine abdest almak nurdur’ prensibine uygun hareket ederdi. Abdestli gezen kişinin büyü, nazar ve kötülüklerden uzak ve emin olacağını söylerdi. Onun bulunduğu mecliste İslam dışı; boş şeyler konuşmak mümkün olmazdı, Yolda halk onu gördüğü zaman saygı ve sevgi göstergesi olarak oturanlar kalkar, çalışanlar durur, onun geçmesini beklerlerdi. Fakat kendisi bu duruma tepki gösterir, engel olmaya çalışırve ‘Ne yapıyorsunuz! bu yaptığınız doğru değil’ diyerek mütevazi olmaya gayret gösterirdi.
Çok fazla ziyaretçisi olurdu. Onları zaman zaman evine götürerek yemek yedirirdi, çoğu zaman ise medresede ziyaretçilerini ağırlar ve onlarla bizzat kendisi ilgilenirdi.
Haftada bir gün oruçlu olurdu. Cuma, kandil ve bayram geceleri hem kendisi hemde çevresini uyarır, geceyi ihya etmeye gayret gösterirdi. Yatsı namazınıkıldıktan sonra hemen yatar, gece yarısı kalkar, bir daha da yatmazdı. Böylece sabah güneşinin uykudayken üzerinedoğurmamaya çalışırdı.Ortalama 4-5 saat uyur ama yatarken mutlaka namaz kılar, abdestli olarak veayağını uzatmadan kurbağa yatışı şeklinde uyurdu.[14]
Müritleri tarafından hakkında birçok menkıbe ve keramet anlatılan Hacı Ferşad Efendi, kemale ermiş, ehl-i hâl, keşfi açık ve evliya ruhları ile her iki âlemde de tasarruf sahibi bir zattı.
Adaletli olma ilkesini hassasiyetle ve taraf gözetmeden hem şahsî hem ictimâî hem de görev hayatında uygulardı. Hatta öz çocuklarının aleyhine olma pahasına adaletli olma ilkesinden ödün vermezdi. Örneğin; Hacı Ferşad Efendi’nin iki oğlu, medresedekendisindenokurkençokistekli davranmıyor ve HocaEfendi’yiyoruyorlardı.Bunlardan Hasanisimli oğlu, medreseye devamınıaksatıyor; bir geliyor, iki gelmiyordu. O zamanlarmedreseye devam edenöğrenciler askere alınmıyordu.Hoca Efendi, oğlunu bir uyardı, iki uyardı; fakat uyarılar fayda vermiyordu. Bunun üzerine vicdanî sorumluğu yerine getirmek için askere almakomisyonu başkanı sıfatıyla Of kaymakamlığına bir yazı yazarakoğlununmedreseden kaydının silindiğini bildirmiştir. Bunun üzerineoğlunu askere alıpYemen’e göndermişler.BunakızanoğluHasan,Yemen’den babasına çokağırifadeler içeren mektuplaryazıyordu. Terhis olmasına yakın yazdığı son mektupta, ‘Talebelik kaydımı sildirerek Yemen gibi uzak bir ülkede askere gönderilmeme sebep oldun. Zannettin ki bu askerlik bitmeyecek. Ben şimdi askerliğimi bitirdim, geliyorum, senin icabına bakacağım. Bakalım seni benim elimden kim kurtaracak.’diye yazmıştı. Hacı Ferşad Efendi, o zaman kendisinden ders okumakta olan kayınbiraderi Ali Galip Yücel’in yanında mektubu okuduktan sonra, ‘geluuursun, geluuuursun’ sözlerini sarf etmişti. Acıdır ki, askerlik sonrasında oğlu Hasan’ın İstabnul’a kadar geldiğinin haberi alınmış; fakat ondan sonra kendisinin akıbeti hakkında hiçbir bilgi alınamamıştır.[15]
VII. SİYASİ GÖRÜŞLERİ VE DEVLET İDARECİLERİ İLE İLİŞKİLERİ
Hacı Ferşad Efendi, siyasi faaliyetlerden şiddetle uzak durmuştur.Ancak siyasi olayları takip ve tahlilden uzak kalmanın,acziyet ve teslimiyet olacağını da her ortamda ifade etmiştir.
Devlet idarecilerinden (umerâ) menfaat beklemenin kalbiöldüreceğini ama onlarla görüşmek icab ettiği zaman da taviz vermeden, vakar ve haysiyet içerisinde onlarla bir araya gelmenin İslam’ın gereği olduğunu savunmuştur.Nitekim Rus işgali sırasında Bayburt kütüphanesinden alınıp Tiflis’e götürülen kitapların iadesi için, mütevelli heyet başkanlığı yetkisiyle Şark Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa’ya 18 Kasım 1921 (5 Teşrinisâni 1337) yılında bir mektup yazarak, devlet kanalıyla bu kitapların iadesini istemiştir.[16]
Ferşad Efendi’nin, kitapların geri getirilmesi ve istifadeye sunulması konusundaki talebinin yerine ulaşıp ulaşmadığı, ulaştıysa ne cevap verildiği ve ne tür bir işlem yapıldığı konusunda elimizde şimdilik bir bilgi bulunmamaktadır.
Hacı Ferşad Efendi, Tevhid-i Tedrisat Kanunun çıkarıldığı ve Şapka Düzenlemesi ile ilgili çalışmaların yürütüldüğü süreçte, çeşitli tarihlerde Mustafa Kemal Paşa ile görüşmüştür. Bunun için, 15 Eylül 1924’te Reisü’l-ulema sıfatıyla Trabzon Atatürk Köşkü'nde, 25 Eylül 1924’te Samsun'da, son olarak da 15 Ağustos 1925 tarihinde Ankara'da bir araya geldiği aktarılmıştır.Son görüşmelerinde[17]Paşa,masanın üzerinde bulunan şapkayı Ferşad Efendi’nin başına takarak, “Hocam sen şimdi gâvur mu oldun?” diye sormuş, Hoca Efendi’den, “Hayır” cevabını alınca da bu sefer şapkayı kendi kafasına takarak “Peki, ben gâvur oldum mu?” diye sormuş, bu soruya, öncekinin aksine, “Evet” cevabını verince Atatürk, “Nasıl olur! Bir serpuşun şerî hükmü bir baştan diğerine değişir mi? demiş. Hacı Ferşad Efendi de,cevabının gerekçesini, “çünkü ben sizin emrinizle bu şapkayı giymiştim; siz ise kendi iradenizle onu başınıza taktınız” diyerek açıklamıştır. Bu cevaptan sonra odada bir müddet sessizlik oluşmuştur. Daha sonra uğurlama esnasında Paşa, kendisine maaş bağlatma teklifinde bulunmuş, fakat Ferşad Efendi bu teklifi kabul edemeyeceğini ifade etmiş ve sonunda da, “Beni talebelerimden ayırmayın; böylece bana en büyük maaşı bağlamış olursun” demiştir. Hatta bazı rivayetlere göre Atatürk onu Trabzon müftüsü yapmak istemiş, fakat bu teklifi reddetmiştir.
Bu olayın sıhhati hakkında çeşitli rivayetler bulunmakla birlikte Trabzon’da yaygın olarak anlatılmaktadır. Hatta Hacı Ferşad’ın “Cennetlik” lakabıyla anılan oğluMuhammed ve yakın arkadaşı Hacı Fehmi Efendi bu rivayetin doğru olduğunu bildirmişlerdir.[18]
Hacı Ferşad’ın kayınbiraderi olan Ali Yücel Efendi de şu bilgileri aktarmıştır: “Trabzon müftüsü tarafından Hacı Ferşad Efendi Atatürk’ün huzuruna çıkarılmış ve Hacı Ferşad Atatürk’e bazı sorular sormuştur. Atatürk ise daha sonra kendisine cavap yazacağını söyleyerek ayrılmışlardır.”
Torunu Muhammed Ferşad Efendioğlu’ndan da şöyle bir hadise aktarılmaktadır: “Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Tevhid-i tedrisat ve Şapka Kanunları çıkarılmış ve ayaklanmalar baş göstermişti. Buna karşın Ferşad Efendi halkı bilinçlendiriyordu. Bu bağlamda hem halkı sükûnete davet ediyor, hem devlet erkânını uyarıyordu. Bu durumu öğrenen Mustafa Kemal, Trabzon’a geldiğinde Hacı Ferşad ile bir görüşme yapmış, kendisini uzun uzun dinlemiş, bazı sorular sormuş ve önerilerini not etmiştir. Sorulardan biri de “şapka giymenin İslam’da yerinin ne olduğu ile ilgilidir. Ferşad Efendi diğer sorularda olduğu gibi bu soruya da soğukkanlılıkla net ve açık bir şekilde cevap vermiştir. Cevapta şapka giymenin İslam’da yerinin olmadığını, ancak Türk halkının ululemreitaatkar olduğu için şapka giymesinden dolayı dinen sorumlu tutulamayacağını belirtmiştir. Bu cevap Atatürk’ün çok hoşuna gitmiş veFerşadEfendi’yi ayağa kalkıp uğurlarken irşad ve tedrisat görevine devam etmesini ve gerekirse kendisine maaş bağlanacağını belirtmiştir. Fakat Ferşad Efendi böyle bir maaşı kabul etmemiştir.”
VIII. İRŞAD HİZMETLERİ VE USULÜ
Hacı Ferşad Efendi’nin gerek eğitim hayatı boyunca ve gerekse eğitim hayatından sonra, her fırsatta irşad hizmetlerinde bulunduğu bilinmektedir. Onun gerek eğitim-öğretim ve irşad hizmetlerinde uyguladığı metot, gerekse sahip olduğu iman, ihlas ve takva; öğrencileri için güzel bir model olmuş, onların da aynı hizmet aşkı ile görev yapmalarını sağlamıştır.
Hoca Efendi, etkili ve heyecanlı bir hitabet kabiliyetine sahipti. Işıklı Medresesindeki eğitimi boyunca (1789-1888), yaşının küçük (13-19 yaşlarında) olmasına rağmen Trabzon ve çevresindeki bazı illerde her yıl ramazan ayında vaazlar verir ve heyecanlı konuşmalarıyla kalabalık cemaatlerin ilgisini çekermiş. Yine Işıklı Medresesindeki eğitimine devam ederken de, Karadeniz bölgesindeki bazı illerde kısa süreli imamlık görevlerinde bulunmuştur.[19]
Ayrıca İstanbul’da Süleymaniye Medresesindeki eğitim hayatı boyunca Süleymaniye, Sultanahmet, Ayasofya ve benzeri camilerde vaaz ve irşat görevlerinde bulunmuştur. Bir defasında, Ramazan ayı boyunca Ayasofya’da halka heyecanlı vaazlar vermek suretiyle irşad görevini ifa ettiği belirtilmiştir. Hoca Efendi’nin gençlik dönemlerinde Erzurum’da verdiği vaazlar da halk arasından dilden dile anlatılmaktadır.[20]
Ferşad Hoca, büyük sıkıntılara ve saatlerce süren yolculuklara tahammül ederek irşad faaliyetlerini sürdürmüştür. Örneğin; Of’ta Cuma sabahı vaaz vermek için gece yola çıkar ve Çaykara ile Of arasındaki 30 kilometrelik yolu yürüyerek giderdi.[21]Hoca Efendi, son dönemlerde yürüyemeyecek hale gelmesine rağmen bu irşad hizmetlerinden asla geri durmamıştır. Hatta bu haldeyken, öğrencisi olan HopşeralıPoyrazzâde Hacı Dursun Efendi, yakın köylerde yapılan icâzet merasimlerine onu sırtında taşıyarak götürmüştür.[22]
IX. TASAVVUFİ HAYATI
Hacı Ferşad Efendi, köyündeki tahsil hayatından sonra İstanbul’a gitmeye karar vermiş ve yolculuğu sırasında Süleymaniye Dergâhı şeyhlerinden AhmedZiyâüddînGümüşhânevi’nin halifelerinden Kondulu Hacı Yusuf Şevki Efendi ile tanışmıştır. İstanbul’a vardıktan sonra (1890’lı yıllar)tekrar kendisiyle görüşmüş ve onunla birlikte AhmedZiyâüddînGümüşhânevi hazretlerini ziyaret etmiştir. Tekkeye girerken tasavvufa intisap etme niyeti olmamasına rağmen, şeyhin halifesi Hacı Yusuf Şevki Efendi’den tarikat dersi almaya karar vermiş ve Gümüşhânevî’ye intisap etmiştir. Böylece Ferşad Hoca tasavvuf yolunda ilk adımını atmıştır.[23]
Kısa zaman zarfında şeyhi Yusuf Şevki Efendi’nin takdirini kazanan İbrahim Hakkı, daha sonra onun kızı Emine Hanım ile evlenmiş ve böylece aralarındaki irtibat daha da kuvvetlenmiştir.
Tasavvufî hayatın en önemli aşamalarından biri de, girilmiş olan halvetlerdir. Nitekim bir keresinde Ferşad Hoca, Karadeniz bölgesinde Rize ilinin İkizdere ilçesine bağlı Güneyce beldesinde ikamet eden ve büyük bir şöhrete sahip olan Vardalı Şeyh Osman Niyazi Efendi’nin başını çektiği halvete katılmıştır. Güneyce’dekiKolekli Camiinde 1908 yılında gerçekleşmiş olan bu halvete Yeşilalan Köyü’nden 18, civar köylerden42 ve geri kalanı Çaykara dışındaki yerlerden olmak üzere toplam 86 kişi katılmıştır.[24]
Osman Niyazi Efendi’nin vefatından sonra zaman zamanİstanbul'a giderek, Gümüşhanevî tekkesinde postnişin olanSafranbolulu Şeyh İsmail Necati’nin nezaretinde halvete girmeye devam eden Ferşad Hoca, bir müddet sonra Şeyh İsmail Necati Efendi’nin halifesi olmuştur. Şeyh İsmail Necati Efendi’nin vefatından sonra ise GümüşhaneviTekkesi'ninPostnişinliğinegetirilmek istenmesine rağmen “şöhret afettir” düşüncesiyle affını isteyerek bu görevi kabul etmemiş, kendi köyündeki medresede müderrislik ve irşad faaliyetlerine devam etmiştir.
X. ESERLERİ
Hacı Ferşad Efendi’nin en önemli eserleri, onun memleket çapında yetiştirmiş olduğu büyük ilim ve manaönderleridir. Bunların her biri başlı başına birer otorite, ilim, fazilet ve tasavvuf deryasıdır. Bu zatlar, dinimize,millet ve memleketimize büyük hizmetler vermiş, insani değerler aşılamış ve uzun yıllar canlı birer eser olmuşlardır.
Köyünde bulunan metruk medresesi ise, sonraki dönemde biraz büyütülerek dört katlı bina halindeKur’an Kursu olarak yeniden inşa edilmiştir. Eski medresenin tarihî ve bir takım değerli eşyalarınınhali hazırda nerede olduğu hakkında bilgi bulunmamaktadır. Fakat Kur’an Kursundarahle ve oturma makamı halen muhafaza edilmektedir.
1916 yılındaki Ruslarla yapılan savaş sonrasında köyündeki medresede bulunan kendisine ait özel kitap ve notları ise, işgalci güçler tarafından medreseyle birlikte yakılarak imha edilmiştir. Fakat bu yangından geriye kalan ve üzerinde kendi mührü basılı olan kitaplarının bir kısmı daha sonra, evlatları aracılığıyla dağınık bir şekilde miras olarak torunlarına intikal etmiştir. Bu kitapları arasında özel notları, nakşî tarikatının zikir ve dua varakları ve de tarihi kitaplar mevcuttur.
Yeşilalan’daki medresede bulunan kütüphanesi bütünüyle kaybolduğundan eser yazıp yazmadığı bilinmemekte ve dolayısıyla görüşlerini belirleme imkânı bulunmamaktadır. Fakat iki adet yazma defter ve mektupları şu an elimizde mevcuttur. Bu defterlerden ilki; borç, alacak, ödünç işlemleri, cami inşaatı masrafları ve bazı duaların yer aldığı defterdir. Diğeri ise, Gümüşhânevî Vakfı Kütüphanesi’nin Karadeniz bölgesindeki şubesine ait kayıt defteridir.[25]
XI. KARADENİZ BÖLGESİNİN DİNİ HAYATI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
A. Halkı Etkileme Yolları
Hacı Ferşad Efendi’nin hayatına bakıldığı zaman hem ilmî hem de tasavvufî yönleriyle Karadeniz bölgesinin, özellikle de Trabzon vilayetinin dini hayatı üzerinde kalıcı ve büyük etkiler bırakmış olduğu müşahede edilmektedir. Özellikle de toplumun kültür değişimine uğradığı hassas bir dönemde hem müderris, hem de mürşid yönünü kullanarak çok önemli görevler icra etmiştir. Sadece Yeşilalan köyünde verdiğive ülkemizin farklı bölgelerine yayılmış olan 300’ü aşkın öğrencinin varlığı bile[26] onun etkilerinin hangi boyutlarda olduğunu göstermesi bakımından son derece önemlidir.
Onun tesiri ölümünden sonra da devam etmiştir. Nakşibendî şeyhlerinden olan ve Samsun’da Açıkbaş Hacı Ömer Efendi namıyla meşhur Ömer Şevki Altuniç, Canlı gizli bir tarih olarak nitelendirilenÇaykaralı müderris Poyrazzade Hacı Dursun Parlak Hoca Efendi, Karadeniz bölgesinde ve özellikle Of civarında dinî hayatın kesintiye uğramadan devam etmesinde önemli rol oynamış olan Of'lu Müderris Çalekli Dursun Fevzi Güven Hoca Efendi,yaşadığı dönemde ilçedeki hapishanenin kapısına kilit vurduracak kadar insanları iyiliğe yönlendiren Çaykara’lı Müderris ve mürşid Hasan Râmi Yavuz Hoca Efendi, son yüzyılın en meşhur Kıraat Âlimlerinden, ilim ve tasavvuf ehli Reîsu’l-Kurrâ Mehmet Rüştü Âşıkkutlu Hoca Efendi, hocasıyla aynı köyden olan Hacı Salih Bilgin Hoca Efendi, daha çok irşad faaliyetleriyle tanınan ve ömrü yoğun mücadelerle geçmiş olan kayınbiraderi Kondu’lu Ali Yücel Hoca Efendi, Hacı Abdurrahman Beşikçi,Şerahlı Hacı Bekir (Kaplan) Efendi (ö. 1987) ve daha nice yüzlerce zevatona mensup olan önemli kişiler arasında yer almaktadır.[27]
Ayrıca bu âlimlerin ders ve vaazları vasıtasıyla birçok kişinin olumlu etki altında kaldığı ve saygın ilim adamlarının yetiştiği de görülmektedir. Somut bir örnek olması açısından Hayrettin Karaman’ın hatıralarında zikrettiği bir husus dikkat çekicidir: Hayrettin Hoca özellikle etkilendiği belli başlı kimseler arasında Hacı Salih Bilgin’i zikretmiştir. Hacı Ferşad Efendi’nin öğrencisi ve müntesiplerinden olan bu zat, Erzurum’da görev yapmasına rağmen irşad amacıyla zaman zaman Çorum’a gelirmiş, burada etkileyici ve zengin menkıbelerle dinleyenleri coşturan, ağlatan ve düşündüren vaazlar yaparmış.[28] Kısacası dinle biraz ilgisi bulunan günümüz kuşağının bile FerşadEfendi’yi tanıması, bölgede ne kadar derin izler bıraktığının önemli bir göstergesidir.
B. Halk Tarafından Sahiplenilmesinin Göstergesi
Hacı Ferşad Efendi’nin, bölge halkı üzerinde günümüze kadar devam eden tesirlerini göstermesi açısından aşağıdaki hususlar önemlidir:
a) Hacı Ferşad Efendi’nin köyü olan Yeşilalan’da her öğle namazından sonra özel tesbihatta bulunulmaktadır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla ülkemizin hiçbir camiinde rastlanmayan bu tesbihatların Hacı Ferşad tarafından başlatıldığı ve halen kesintisiz olarak devam ettiği görülmektedir. Bu tesbihatlarda öncelikli olarak kelime-i tevhid zikri, ardından da Efendimiz’e salat ve selam getirilmektedir.
b) Yakın zamana kadar devam eden, ezandan sonra belli bir müddet geçtikten sonra namazın cemaatle kılınacağını ifade etmek için “es-Salât” çağrısı, Çaykara’da Hacı Ferşad tarafından başlatılmış bir uygulamadır.
c) İkindi namazının akşama bir saat kala kıldırılmasıuygulaması, özellikle asr-ı sâni görüşüne uygun hareket etmenin bir neticesidir. Bunun o yöredeki halk tarafından benimsendiği, diyanet tarafından uygulananasr-ı evvel uygulamasının ise halk tarafından benimsenmediği görülmüştür.
d) Yeşilalan köyünde Hacı Ferşad Efendi adına yaptırılmış olan kız ve erkek iki Kur’an kursu, aktif olarak hizmetine devam etmekte ve her yıl hafızlık icazeti yapılmaktadır.
C. Halk Üzerinde Büyük Tesirler Bırakmasının Sebepleri
Kanaatimize göre Hacı Ferşad’ın toplum üzerinde büyük tesirler bırakmasının en önemli sebebi, bir taraftan medresede örgün olarak dinî ilimler okuturken, öte yandan bu ilimlerin uygulamaya yönelik taraflarını haftanın belirli gönlerinde düzenlenen vaaz ve sohbetlerle, kadın erkek ayırımı yapmadan hem Yeşilalan’da hem de civar köylerdeki halka aktarmasıdır.[29]
Ayrıca Ferşad Efendi, medresesine çekilip insanların sorunlarına kulaklarını tıkamamış;halkın problemleriyle bizatihi ilgilenmiş, hatta sırası geldiği zaman öğrencilerini de alarak Ruslar’la göğüs göğüse savaşmıştır. Nitekim Ferşad Efendinin Ruslar tarafından Tiflis’e götürülen kitapların teminini bir mektup yazmak suretiyle Kazım Karabekir Paşa’dan istemesi yaşadığı bölgenin en dinamik ve çalışkan simalarından birisi olduğunu göstermektedir.[30]
SONUÇ
Halk arasında Hacı Ferşad Efendi olarak bilinen İbrahim Hakkı Efendi, 1866 yılında Erzurum’un Pazaryolu ilçesindeki Çiftepınar mahallesinde dünyaya gelmiş, 1930 yılında Çaykara’da vefat etmiştir.
Hacı Ferşad Efendi, toplumun kültür ve bilgi değişimine uğradığı hassas bir dönemde; başta Karadeniz ve özellikle de Trabzon/Of ve Çaykara bölgeleri olmak üzere, Erzurum, Bayburt, Gümüşhane hatta Ankara ve Konya’da halkın dini hayatı üzerinde unutulmaz izler bırakmış değerli büyük din âlimlerinden ve tasavvuf ehlinden biridir. Yetim ve yoksullukla başlayan hayatının ilk safhasında ailesinin geçimini sağlamak için bir yandan çiftçilik ve çobanlık yaparken, diğer yandan da uzun süre devam edecek olan eğitimine kendi köyünde başlamıştır. Daha sonra Huşo’da Numan Efendi’den icazet almış ve yüksek eğitimi için Süleymaniye Medresesine gitmiş ve “dersiam” payesini elde etmiştir. Üç yüzden fazla öğrenciye icazet vermiş olan Hacı Ferşad Efendi, tasavvufî alanda da büyük şöhret kazanmıştır. Gümüşhânevî tekkesine intisap etmiş, tekkede hilafet payesini elde etmiş ve birçok kişi kendisine intisap etmiştir. Tekkenin postnişinliği kendisine teklif edilmesine rağmen, “Şöhret âfettir.” diyerek Çaykara’ya geri dönmüş, mütevazi bir şekilde ve zor şartlarda ölünceye kadar medresesinde eğitim vermeye devam etmiştir. Böylece kendisine daha fazla şöhret kazandıracak tasavvufî yönünü değil, o dönemde insanlara daha faydalı olacağını düşündüğü müderrislik yönünü ön plana çıkarmıştır. Çünkü o dönemde ve özellikle devam eden yıllarda yetişmiş insana son derece ihtiyaç duyulmaktaydı.
Vefat anına kadar, daima ilim, irşad ve hizmet hareketinin içerisinde bulunmuş, hocaları tarafından sevgi ve iltifata mazhar olmuştur. Yöre halkı ve özellikle öğrencileri tarafından büyük bir saygı ve teveccühe nail olan Hoca Efendi, devrin en büyük âlimi, şeyhi ve seçkin müderrisi olarak zirveye ulaşmıştır. Bu hizmeti Peygamber mirası olarak addeden ve bu makama layık olmak için gayret sarfeden Ferşad Efendi, son zamanlarını hasta olarak geçirmesine rağmen çevre köylerdeki icazet merasimlerine öğrencileri sırtında taşınarak irşad görevini bu haliyle de yerine getirmeye çalışmıştır. Bu yönüyle halkın gönlünü kazanmış ve üzerinden bir asır geçmesine rağmen geniş bir coğrafyada hala kendisinden hürmetle bahsedilmiştir.
Hayatını ilme ve öğretime adamış olanReîsu’l-Ulemâ Hacı Ferşad Efendi’nin başta memleketi Trabzon olmak üzere yurdun bir çok yerinde örnek olan hizmetlerini maddeler halinde şu şekilde sıralayabiliriz:
- Ferşad Efendi, kendi köyü olan Yeşilalan (Holaysa)’da inşa ettirdiği ve çevrenin bir üniversitesi olarak kabul edilen medresede Kur’an-ı Kerim, Sarf, Nahiv, Meânî, Beyân, Bedî’, Mantık, Fıkıh, Fıkıh Usulü, Tefsir, Hadis, Siyer, Osmanlıca ve Güzel Yazı dersleri okutarak çok değerli hoca ve âlim yetiştirmiştir
- Bir taraftan medresede örgün olarak bu ilimleri okuturken, öte yandan söz konusu ilimlerin uygulamaya yönelik taraflarını haftanın belirli gönlerinde düzenlenen vaaz ve sohbet yoluyla, kadın ve erkek ayırımı yapmadan hem Yeşilalan’daki hem de civar köylerdeki halka aktarmıştır. Böylece bölgeyi adeta İslami ilimlerle donatmıştır.
- Büyük sıkıntılara ve saatlerce süren yolculuklara tahammül ederek irşad faaliyetlerini sürdürmüştür. Of’ta Cuma sabahı vaaz vermek için gece yola çıkar ve Çaykara ile Of arasındaki 30 kilometrelik yolu yürüyerek giderdi. Son dönemlerde yürüyemeyecek hale gelmesine rağmen bu irşad hizmetlerinden asla geri durmamıştır. Hatta bu haldeyken, öğrencisi olan HopşeralıPoyrazzâde Hacı Dursun Efendi, yakın köylerde yapılan icâzet merasimlerine onu sırtında taşıyarak götürmüştür.
- Öğretme ve örnek olma, onun vazgeçilmez prensiplerinden olmuştur. Takva’yı; hurafelerden uzak, Kur’an ve Sünnet’e uyarak bizatihi Hz. Peygamber ve sahabe gibi yaşamak olarak tanımlamış ve bunu hayatında tatbik etmeye çalışmıştır.
- İslam dininin yalnız ahiret saadeti için değil; dünya saadeti için de öğrenilmesi ve hayatın bütün safhalarında uygulanması gerektiğini her safhada belirtmiş ve böyle yaşamaya gayret göstermiştir.
- Siyasi faaliyetlerden şiddetle uzak durmuştur. Ancak siyasi olayları takip ve tahlilden uzak kalmanın, acziyet ve teslimiyet olacağını da her ortamda ifade etmiştir.
- Devlet idarecilerinden (umerâ) menfaat beklemenin kalbi öldüreceğini ama onlarla görüşmek icab ettiği zaman da taviz vermeden, vakar ve haysiyet içerisinde onlarla bir araya gelmenin,İslam’ın gereği olduğunu savunmuştur. Nitekim devlet başkanına karşı hakkı söyleme konusunda görevini ifa etmekten çekinmemiş, toplumla devlet arasında olumlu ilişkilerin oluşmasında önemli rol oynamış ve bundan dolayı da insanlar nezdinde hüsnü kabule mazhar olmuştur.
- Vatan sevgisinin, İslam’ın bekası için şart olduğunu ve vatansız bir milletin dinini yaşamasının mümkün olamayacağını çok iyi bildiği için, birinci dünya savaşında aktif rol almış ve 1916’da Rus işgal kuvvetlerine karşı öğrencileriyle silaha sarılarak 29 gün ve gece hiç durmadan savaşmış ve böylece Gâzî rütbesini kazanmıştır.
- Adaletli olma ilkesini hassasiyetle ve taraf gözetmeden hem şahsî hem ictimâî hem de görev hayatında uygulamıştır. Hatta öz çocuklarının aleyhine olma pahasına adaletli olma ilkesinden ödün vermemiştir. Nitekim medreseye devam eden öğrencilerin askere alınmadığı bir dönemde, Hasan isimli oğlunun medreseye devamını aksatması, bir gelip iki gelmemesi nedeniyle oğluna uyarıları da fayda vermeyince vicdanî sorumluğu yerine getirmek için askere alma komisyonu başkanı sıfatıyla Of kaymakamlığına bir yazı yazarak oğlunun medreseden kaydının silindiğini bildirmiştir. Bunun üzerine oğlu Yemen’e asker olarak gönderilmiştir.
- Cemaatle namaz kılmaya son derece önem vermiş ve bunu hayatının her döneminde titizlikle uygulamıştır. Ağır hasta olduğu hayatının son dönemlerinde dahi bu alışkanlığını terk etmemiş ve öğrencilerinin sırtında taşınarak cemaatle namaz kılmaya devam etmiştir.Cemaatle namaz kılmak için ezandan sonra bir kişinin gelmesini ısrarla beklemeyi ve sabah namazı ezanından sonra evlerin kapısını tek tek çalarak, gelmeyenleri birer birer davet etmeyi adet haline getirmiştir.
- Akraba ve komşularıyla ilgilenmiş; maddi durumları iyi olmayanlara yardım ederekihtiyacı olanlara borç para bulmak için bizzat kefil olmuştur. Bu hususlarla ilgili tuttuğu notlar ve imza karşılığı yazışma defteri hala mevcuttur.
- Tek olarak değil de, mutlaka ev halkı ve misafiriyle yemeye dikkat eder, ayrı ayrı tabaklarda yemeğin kendisini rahatsız ettiğini ifade edermiş. Nitekim bir ramazan ayında Rize’de katıldığı kalabalık bir iftar davetinde masalar kurulmuş, ayrı ayrı tabaklara yemekler konulmuştu. Tam iftar saatinde Ferşad Efendi içeri girip söz konusu ortama şahit olunca: ‘Bakın’ der. ‘Siz köpekleri nasıl yediriyorsunuz; bir kaptan mı, ayrı ayrı kaptan mı?’ Oradakiler, ‘ayrı ayrı kaptan yediririz’ deyince, tekrar sorar: ‘Koyunları nasıl yediriyorsunuz; bir kaptan mı, ayrı ayrı kaptan mı?’ Oradakiler, ‘ayrı ayrı kaptan yediririz’ deyince, bu sefer de, ‘O halde bizi niye ayrı ayrı kaplardan yediriyorsunuz?’ diyerekonları uyarmıştır. Sonrasında ise Hz. Peygamber’in, ‘Sofradaki kapta ne kadar fazla kaşık olursa bereket de o kadar fazla olur’ sözünü nakletmiştir.
- İnsanların küs olduğunu duysa hemen harekete geçerek onları barıştırmak için tüm imkanlarını seferber etmiş ve ne yapıp edip mutlaka dargınları barıştırmıştır.
- Yolda karşılaştığı kişilere önce kendisi selam vermiş, ortama göre emr-i bi’l-marûf ve nehy-i ani’l-münker görevini her daim yapmaktan geri durmamıştır.
- Kadınlarla münasebetinin çok dikkatli ve İslâmî ölçülere göre olmasına özen göstermiştir.
- Evde ve sokakta çocuklarla karşılaştığı zaman onlara sevindirecek hediyeler vermiş, uzun uzun onlarla sohbet etmiştir. Elini öpmek isteyen küçük kız çocuklara eğitim amaçlı olarak, ‘Bak kızım! sen kızsın, nâmahrem olan kişilerin elini öpmemeyi şimdiden öğren’ diyerek onlara nasihatlerde bulunmuştur.
- Yolda halk onu gördüğü zaman saygı ve sevgi göstergesi olarak oturanlar kalkar, çalışanlar durur, onun geçmesini beklerlerdi. Fakat kendisi bu duruma tepki gösterir, engel olmaya çalışır ve ‘Ne yapıyorsunuz! bu yaptığınız doğru değil’ diyerek mütevazi olmaya gayret göstermiştir.
- Çok fazla ziyaretçisi olurdu. Onları zaman zaman evine götürerek yemek yedirmiş, çoğu zaman ise medresede ziyaretçilerini ağırlamış ve onlarla bizzat kendisi ilgilenmiştir.
- Haftada bir günü oruçlu geçirmeye özen göstermiş, cuma, kandil ve bayram geceleri hem kendisi hem de çevresini uyararak bu müstesna geceleri ihya etmiştir.
- Tasavvufî hayatın en önemli aşamalarından biri olan halvet geleneğini devam ettirmiştir. Nitekim 1908 yılında Rize ilinin İkizdere ilçesine bağlı Güneyce beldesinde Vardalı Şeyh Osman Niyazi Efendi’nin başını çektiği ve 86 kişinin iştirak ettiği halveti hala yörede ve bölgede konuşulmaktadır. Osman Niyazi Efendi’nin vefatından sonra da zaman zaman İstanbul'a giderekGümüşhânevî tekkesinde postnişin olan Safranbolulu Şeyh İsmail Necati’nin nezaretinde halvete girmeye devam etmiştir.
[1]Yrd. Doç. Dr. Muhammet YILMAZ – Yrd. Doç. Dr. Ali KUMAŞ (Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Tefsir Anabilim Dalı Öğretim Üyesi - Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İslam Hukûku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, e-mail: muhammety53@hotmail.com / kumas1@hotmail.com)
[2] Yunus Vehbi Yavuz, Hacı Hasan Efendi, I, 174.
[3]Yusuf Şevki Yavuz, “Ferşad Efendi”, DİA, XII, 414.
[4] Yunus Vehbi Yavuz, Hacı Hasan Efendi, I, 175.
[5] Yunus Vehbi Yavuz, Hacı Hasan Efendi, I, 207.
[6] Yunus Vehbi Yavuz, Hacı Hasan Efendi, I, 207.
[7]Öğrencisi Ali Galip Yücel’den naklen: Yunus Vehbi Yavuz, Hacı Hasan Efendi, I, 177.
[8]Yusuf Şevki Yavuz, “Ferşad Efendi”, DİA, XII, 413.
[9]Hacı Ferşad Efendi, Gümüşhânevî Vakfı Kütüphanesi Kütüphane Kayıt Defteri.
[10]Feridüttin-i Atar, 356.
[11]Hacı Ferşad Efendi, Alacak-Borç ve Ödünç Defteri, s. 60.
[12]Yusuf Şevki Yavuz, “Ferşad Efendi”, DİA, XII, 414.
[13]En büyük oğlu İsmail Hakkı’dan naklen.
[14]Oğlu Hacı Yusuf Ferşad Hoca’nın Eşi Gülcihan Hanım’ın, kaynanası yani Ferşad Efendi’nin eşi Havva Hanım’dan naklen.
[15]Yunus Vehbi Yavuz’un Ali Yücel ve oğlu Süleyman Yücel’den naklen.
[16]Yusuf Şevki Yavuz, “Ferşad Efendi”, DİA, XII, 414.
[17] Son görüşme ile ilgili iki rivayet bulunmaktadır: Birincisi, Haşim Albayrak’ın ifadesine göre bu görüşme Trabzon’da gerçekleşmiştir. İkincisi ise, görüşme Ankara’da olmuştur.
[18] Haşim Albayrak, Oflu Hoca Kavramı, s. 228.
[19]Yusuf Şevki Yavuz, “Ferşad Efendi”, DİA, XII, 413.
[20]Yusuf Şevki Yavuz, “Ferşad Efendi”, DİA, XII, 414.
[21]FerşadEferndi’nin damadı Sırrım Muhammed Baltacı’dan naklen.
[22]Yusuf Şevki Yavuz, “Ferşad Efendi”, DİA, XII, 414.
[23]Yusuf Şevki Yavuz, “Ferşad Efendi”, DİA, XII, 414.
[24] Bu halvete katılanların tam listesi İsmail Kara’nın Şeyh Osman Niyazi Efendi’yle ilgili yazmış olduğu kitapta mevcuttur. Kendisi de bu listeyi NasrullahHacımüftüoğlu’ndan almıştır. Bu liste elyazısıylaNasrullahHacımüftüoğlu’nun dedesi Salih Efendi’nin kitapları arasından çıkmıştır. Geniş bilgi için bk. İsmail Kara, Şeyh Osman Niyazi Efendi, 37-39 ve 67-79.
[25]Yusuf Şevki Yavuz, “Ferşad Efendi”, DİA, XII, 414.
[26]Yusuf Şevki Yavuz, “Ferşad Efendi”, DİA, XII, 414.
[27]Yusuf Şevki Yavuz, “Ferşad Efendi”, DİA, XII, 414.
[28] Hayrettin Karaman, Bir Vaarmış Bir Yokmuş, I, 104.
[29] Yunus Vehbi Yavuz, Hacı Hasan Efendi, I, 175.
[30]Yusuf Şevki Yavuz, “Ferşad Efendi”, DİA, XII, 414.
Foto Galeri
